12 Eylül 2014 Cuma

Minik Bir Ezgiyi Duymak...






   
Kızımla kavuşmamıza yaklaştıkça heyecanım giderek yükseliyordu. “Nasıl bir doğum olacak?”, “Ya gece sancı gelirse yetişebilir miyim?”, “Neye benziyor acaba?”, “Saçlı mı doğacak saçsız mı?”, “Yanıma alacağım çantaya ne koyacağım?” , “Ne zaman alışverişe çıkmalıyım?”, “Hangi biberonu tercih etmeliyim?”, “Nasıl bir bebek odası takımı almalıyım?” ve daha bir sürü deli saçması soru kafamda dönüp dolaşıyor. Ben bunlarla uğraşırken son haftaya girmiş bulunuyoruz.

Çantam her ihtimale karşı kapının önünde hazır bekliyor. Oda takımı bir sürü tartışmaya rağmen annenin zaferi ile alındı .Bebeğimizin ismine bir türlü karar veremiyoruz. Doğana kadar da karar veremedik zaten...  

Doğumdan bir önceki doktor muayenesinde doktorum suyumun azaldığını, bunun önemli bir şey olduğunu iki gün sonra kontrole tekrar gelmem gerektiğini söyledi. Bu iki gün boyunca sürekli bebeğin hareketlerini kontrol etmemi, uzun süre bebek hareketsiz kalırsa hemen hastaneye gelmemi de ekledi. İki gün sonra geldiğimde su seviyesi bu seyirde azalmaya devam etmişse o gün sezaryenle alması gerektiğini söyleyerek, hazırlıklı gelmemi istedi....

Önümde bana sonsuzluk gibi gelen iki gün... Her saniye tetikte bir anne... Sahip olduğum bir şeyi bir kere daha kaybetme riskiyle yüz yüze gelen anne...

Eve gelir gelmez suyun azalması ile ilgili internetten araştırma yaptım. Bu bizim daha da telaşlanmamızı sağladı. Derken iki günü öyle veya böyle geçirdik. Eşyalarımızı aldık ve hastaneye vardık. Doktorun odasına girmek için beklerken, meraktan ruhumu teslim ediyordum. İçeri girdik. Doktorum muayenede bu iki gün boyunca suyumda bir azalma olmadığını, istersek bebeği sezaryenle doğurtabileceğini veya iki gün daha bekleyip tekrar gelebileceğimi söyledi. Bu iki gün içinde bebeğin iyi olacağına dair bir garanti veremeyeceğini de ekledi. Kendini dinlemekle geçecek iki gün daha... İlk bebeğini düşük yapan bir anne için verilmesi ne zor bir karar... Biraz düşündüm ve “Bu şekilde iki gün daha geçiremeyeceğim. Normal doğumu çok istiyorum evet ama sırf normal doğum istiyorum diye kendimi ve bebeğimi riske atamam. Sezaryen olsun, aklım kalacağına kollarımın arasında olsun.” dedim. Derken hazırlıklar başladı. Yatış işlemleri, ameliyathane saatinin ayarlanması,anestezi doktorunun ne uygulayacağına (Ben epidural tercih ettim.Tavsiye ederim.) karar verilmesi, odaya yerleşme derken öğlen oldu. O kadar heyecan var ki aklınız duruyor resmen. Tek odaklandığınız doğum ve bebek. Etrafınızda olanlar,söylenenler hiç birini gerçekten dinlemiyorsunuz. Hamileliğim boyunca doğumda yapacağım duaları düşündüm. Öyle ya doğum esnasında annenin yaptığı tüm dualar kabul olur derler. Bense nutkum tutulmuş gibi sadece besmele çektim. Hiç biri aklıma gelmedi. O derece heyecanlı bir şey yani... Biraz da itiraf etmeliyim ki ürkütücü. Ama bu doğumla alakalı değil ameliyathane masasıyla alakalı. Bir de dışarıda ki herkesle bağlantının koptuğu kapının kapandığı anla alakalı.. Anestezi doktoru epidurali taktı. Sonra doktorum geldi.

İşte başlıyoruz... İlk olarak anestezinin etkili olup olmadığını kontrol ettiler. Sonra doktorum “İki dakikaya kucağında” dedi. Ben tam da “Nasıl yani bu kadar çabuk mu?” diye düşünürken... Onu duydum... Ezgimi... Daha kendisini görmeden bile sesi bu kadar mı güzel gelir kulağa ? Tiz bir ağlama sesi... Gözlerim her yerde onu arıyordu. Yandaki masaya alıp üstünü örtüyorlardı ve onu sarıp başımın tam yanıma koydular. Ağlaması sustu... Deli gibi ağlıyordum. Gözyaşlarım bir türlü bitmek bilmiyordu. Öyle bir duygu seli ki anlatamam. Merak, endişe, korku, stres, heyecan, sevinç, maneviyat... Hepsini bir arada yaşayabileceğim başka bir an yaşamamıştım. Onu alıp götürmeleri gerektiğini, odaya çıktığımda onu getireceklerini söylediler. Bu seferde özlemi ve acıyı yaşadım. Daha kollarıma bile alamamışken onu benden alıp götürmeleri içimi acıttı. Yanı başımdan aldıklarında yine ağlamaya başladı.Artık ağlamam hiç durmuyordu. Bir an önce bende arkasından gitmeliydim. Neyse ki doktorumun eli çabuktu. Odaya geldiğimde onu göremedim. Yıkadıklarını birazdan geleceğini söylediler. Annem dedi ki yıkarken yattığı yerde dönmüş :) Daha o zamandan belli ediyor kendini kızım.

Temiz pak ve cicilerini giyinmiş bir şekilde geldi kollarıma. O kadar güzeldi ki.. Saçları ipek gibi, kokusu cennet... Ve mırıldadı ezgisini kulağıma... Hoş geldin dedim kollarıma... Merak etme, bu kollar ne zaman ihtiyacın olursa seni saracak... Çok uzun zaman bekledim, uzun bir süre de bırakmaya niyetim yok seni... Biraz daha mırıldansan olur mu anne için ezgini ?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder