22 Eylül 2014 Pazartesi

Kayıp zaman dilimimiz...









Aslında bugün etkinlik günüydü ama ben dertleşme günü ilan ediyorum bu günü :)

Bu aralar sormayın halimizi... Zeynep mi ters, yoksa ben mi bilmiyorum ama frekanslar bir türlü tutmuyor. Birkaç gündür hiç adeti olmayan bir saatte (Benim tabirimle kargaların yemediği saatler 7:00 - 7:30 arası ) kalkmaya başladı ve bu hiç hoşuma gitmiyor. Kış saatine geçtik mübarek. Zaman ayarlarımız şaştı :) Hadi uyandı diyelim daha yataktan kalkmadan benim odaya bağırıp “Anne kalk, karnım acıktı!” der mi insan yahu? Hele bir günaydınlaşalım, öpüşelim, yüzümüzü yıkayalım da kendimize gelelim değil mi ama? Bir de hala kendini kaldıramayıp rüya alemine gidesi olan bendeniz hala kalkmamakta ısrar ederse, bizim bızdığın ses düzeyi ve asabiyeti sen kalkana kadar düzenli olarak artış göstermekte... Komşular olmasa çok da tın diyeceğim ama sırf onları uyandırmasın diye apar topar fırlıyorum yataktan.Çok da değil daha bir hafta öncesine kadar kalkar odama gelir, sarılır, öper, hadi kalkalım derdi. :( Bazen ayarlar şaşıyor böyle işte... Fabrika ayarlarına geri dön bızdığım :)

Alelacele kahvaltısını hazırlıyorum. Çok acıktı ya bızdık, çabuk olmak lazım. Aynı anda kahvaltıya oturuyoruz. Ben kahvaltımı bitiriyorum, internette dolaşıyorum, kahvaltıyı topluyorum hala bizimki bitirmiyor kahvaltısını... Öyle tabağını ağzına kadar dolduran annelerden de değilimdir. Sürekli söylene söylene belli bir noktaya geliyor yemek ama bende belli bir noktaya geliyorum o sırada :) Beklemekten nefret ederim. Zeynep'ten önce kimseyi bekletmez, gideceğim yere de önceden giderdim. Şimdi hiç zamanında bir yere yetişemiyorum ve çocuklu hayat sürekli beklemeyi gerektiriyor maalesef...

Bir gün 1,5-2 yaşlarında karnım acıktı demişti. Bende yemeğini pişiriyorum. Küçük hanım bekeleyememiş gitmiş mutfak kapısında asılı duran ekmek poşetini delmiş, içinden ekmek almış çiğniyor. “Kız ne var senin ağzında?” dedim can havliyle. Bir de baktım ki ağzında ekmek, poşette minik mir delik... Dedim o zaman “Sen aç kalmazsın kızım” :) Böyle bir çocuk büyütünce insan, şuan ki haline şaşırıyor. Ne zaman kendi yemeğini kendin ye boyutuna geçtik yemekler bitmez oldu. O şip şak ağzındakileri çiğneyip yutan, ardından bir daha deyip yine açan çocuk gitti; yemeğini mıy mıy çiğneyip ağzında tutan bir çocuk geldi. Her ne kadar onun yiyebileceği kadar koysam da baktım ki uzatıyor bende “Doydun mu?” diye soruyorum. Zeynep de “Evet” diyor gözleri açılarak. Fırsatını buldun mu kaç tabii :) Hadi kalk bakalım diyorum. Doyduğuna ikna olmayarak... Akşamları da aynısını yapıyor. Sonra da açlıktan sabah erken uyanıyor. Anlamadığım madem bu kadar açlıktan öldün, uykundan uyandın, peki niye kahvaltıya saldırmıyorsun? “Kınama, kınadığın başına gelir.” derler ya bir bildikleri var bu eskilerin valla...


Genelde yemek sorunu olan, çocuğu hiç bir şey yemeyen anneler çocuğunu yemek yeme alışkanlığı kazansın diye yuvaya verir. Bizimkinde de tam tersi oldu. Yine her şeyi yiyor çok şükür de kaplumbağa hızıyla işte... Bu dert her anne de var dediğinizi duyar gibiyim. Benim çevremdeki yemeyen çocuklar hep öyleymişler. Bizim bızdık gibi katı gıdalara geçince ultra hızda yemeklerini yutan ancak kendi yemeye başlayınca ultra yavaş yemeklerini yutan ve bunu düzeltmiş bir anne var mı acaba? Zeynep Ezgi'min bir an evvel eski hızına kavuşması dileğiyle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder