31 Ağustos 2014 Pazar

Hiper anne kız..





       Zeynep Ezgi doğduğundan beri kıpır kıpır bir kızdı.Bazen onu izlerken kendime o kadar benzetirdim ki bu yüzden hiç kızamam.Çünkü çocukkken zor bir çocuktum.İlk ve orta okul eğitim dönemlerimde yaramaz çocuk olarak yaftalandım.Annem hep şöyle derdi :

- Daha kapıdan içeri girip öğretmene merhaba diyemeden öğretmen şikayete başlıyor.Öğretmenin sınıfta ders anlatırken sen neden kalemini açmaya kalkıyorsun kızım?

- Şey ,kem küm ...

veya başka bir gün :

- Kızım bugün öğretmenin derste ne anlattı ?

- ...

- Kızım sınıfta uyumuşsun!

- ...


         Yaa işte böyle.. Bunlar sadece birkaç örnek :) Ben hiç bir zaman kitap okuyamazdım. Kitap okurken belli bir süre sonra kafa başka yere giderdi çünkü.Zeynep Ezgi'de de şimdiden bunu gözlemleyebiliyorum. Mesela Zeynep'i yürürken göremezsiniz .Hep koşar ve dikkatini vermediğinden etrafa çarpar.Sonuç erkek çocuğundan farksız bir sürü bere içinde bacaklar..Önemli bir şey konuşmak istersen göz hizasına inersin inmesine de gözüne bakar mı bilemem.Hiç bakmaz demiyorum ama işine gelmeyen bir şey ise kesin bakmaz.Evde çeşit çeşit oyuncak var hangisi ile oynuyor? Benimle veya evde ki herhangi biriyle oynar ama...Tüm şirinliği ile “seninle oyun oynamak istiyorum anne” der ve sen kıyamaz oturursun bir hevesle oyun oynamaya...Tam oyunu kurarsın,bir bakmışsın ki Zeynep alıp başını gitmiş.Annesi ne yapıyor ilgilenmiyor bile..Dil desen maşallah, bülbül gibi şakır :) Dışarı çıkarsın yemek alacaksın sırada beklemen gerek değil mi? Çok dikkatli olmalısın! Ya Zeynep'i yada sırayı kaptırabilirsin yad ellere, aman dikkat! Evi temizlemeye bile fırsat vermezdi...Çocuğunuzla bir saat kaliteli zaman geçirmeniz yeterli diyenlere selam olsun.Kaç saat geçirdik öyle bir kere de anne ben sana doydum kendi başıma oynayacağım şimdi demedi..Bebekken bebek arabasına bindiğinde hiç sorun yoktu, bebek arabası durmazsa tabii...Bu çocuk hiperkatif galiba dedim ve biraz araştırdım.Prof.Dr.Eyüp Sabri Ercan ve Prof.Dr.Cahide Aydın'ın yazdığı “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” adlı kitabı aldım.Çok beğendim.Kitaptan yaptığım çıkarımlar doğrultusunda Zeynep Ezgi'de de bende de hiperaktivite ve dikkat eksikliği var.İnanması zor ama bu yaşımda halen var.Bu nedenle bu konuda çok iyi olduğu duyumunu aldığım Marmara Üniversitesi Hastanesi Çocuk Psikiyatristi bölümünden randevu aldım.Randevumuz yarın.Zeynep Ezgi hiperaktif bir çocuk mu yoksa tüm bunlar anne babanın davranış şeklinden kaynaklanan durumlar mı yarın hep birlikte öğreneceğiz..Çok heyecanlıyım...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Boş kalan çerçeve...




Şimdilerin elektronik ortamda çıstak çıstak yapılan müziklerin aksine bir zamanlar insanın gönlünü titreten, karakterine sirayet eden, sevgi dolu, aşk dolu,hüzün dolu müzikler yapılırdı bu topraklarda.
Türk Sanat Müziği..Adının Türk sanat müziği olduğuna inanmayanlar varsa diye Vikipedi'den küçük bir not: Klasik Türk musikisi veya Türk sanat müziği ,makamlı bir müzik türüdür.Türk müziğindeki başlıca çalgılar şunlardır: Ud, kanun, keman, ney, tanbur, lavta, klasik kemençe, rebab, santur, kudüm,def ve zil.Benim favorim kanundur.
Bir müzik düşünün ki daha ilk tınısında alır götürür sizi sizden.İnsanın haleti ruhiyetine bir anda sirayet eden, “Allah beee..” dedirten şuana dek dilediğim tek müziktir.Sözlerini dinlerken hayatınızdan bir şeyler bulursunuz mutlaka..Şarkıya eşlik eden enstrümanlar ancak bu kadar bir güfteye yakışabilir.Besteyle güfte aşk yaşar, birbirleri için yaratılmışlardır sanki..Naifliğin, mütevaziliğin vuku bulduğu,şeref,onur,haysiyet gibi terimlerin önemini yitirmediği , sevgiliye olan saygı ve sevginin benzeri görülmemiş bir biçimde yaşandığı dönemin müziğidir Türk sanat müziği.İnsanın üzerindeki bütün negatif elektriği alır.Bence çikolatadan daha çabuk mutlu eder insanı..Pek güzel de ağlatır.Ama ağladıktan sonra bir rahatlama, bir arınma duygusu hissettirir insana.
Giden sevgilinin arkasından,
“Bırakma ellerimi
Bırakma yalnız beni
Son defa seyredeyim
O yaşlı gözlerini
Artık bülbül ötmüyor
Gül dolu penceremde
Yalnız hatıran kaldı ahh
Boş kalan çerçevede “
deme inceliğini yaşayabileceğiniz dönemdir. Şimdiki gibi yok bana yüz vermedin, beni nasıl boşadın gibi saçma nedenlerle şiddete maruz kalan kadınların aksine sevgili başının tacı yapılırdı o zamanlarda...İnsanlar şimdiki gibi insanlıktan çıkmamış,yardımsever ve hoşgörülüydüler.Birinin evinde yemek pişince o yoklukta komşuya da gönderilir, ”Kokmuştur” derlerdi..Mahalleli Ayşe teyzeyi bir gün görmesin kapıyı tıklatırlardı hasta mı acaba diye..Düğün dernek hep birlikte yapılırdı.İmece usulü..Evde kimin neyi varsa herkes kapıp getirirdi gelinin çeyizine.İnceliğe bak..Şuan hangi komşu hangisinin külüne muhtaç sorarım size ? Kendi çevremden örnekle mahalleler,komşular hatta aileler artık bölündü..Sürekli bir mıknatıs hali, insanlarda anlam veremediğim bir enerji birikimi..Sakinlik,dinginlik, olgunluk kavramları yok olmuş,çivisi çıkmış bir insanoğlu..
Peki ne oldu insanlara ? Ne oldu Türk sanat müziğine ? Çağa ayak uydurayım derken yok olup gitti tüm değerlerimiz...Teknoloji geliştikçe biz de müziğimiz de değişti.Artık müziklerimiz de insanlarımızda duygusuz,umursamaz ve umutsuz..Demek ki çabuk bozulan bir toplummuşuz onu anladık.Değerlerine,geleneklerine sahip çıkamayan bir toplum...
Yine de ey dost sen ümitsizliğe kapılma..Sen ve ben bunun farkındayız ya biz onlara dinletir kulak dolgunluğu sağlarız.Eminim ki o naiflik,mağrurluk,şerefine düşkünlük onlara da riayet eder.Kim bilir belki bir gün bakmışız küçük Münir Nurettin Selçuklar , İsmet Nedimler, Melahat Parslar yetiştirmişiz..

"Çok insan anlayamaz eski musikimizden.Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden"
Yahya Kemal Beyhatlı



Herkes kitap okuyabilir...




     Küçük bir itiraf ile başlıyorum bugünkü yazıma. Ben çocukken kitap okumayı hiç sevmiyordum.Favori kitabımı bulamadığımdan olabilir.Zaten okuyamıyordum bile..Yani okurken sıkılıyordum, uykum geliyordu, uykum gelmese tuvaletim geliyordu, susuyordum, acıkıyordum.. Bunların hiç biri olmasa hayal alemine dalıyordum.(Biraz Çılgın Bediş'lik vardı da:))
      Bu yüzden öyle parlak bir öğrenci de değildim ne yalan söyleyeyim.Şuan okuduğum bir kitap ile bunun nedenini idrak ettim.Benim isteğim dışı bir şeymiş onu anladım.Onu da yarın anlatırım.. Hal böyle olunca her anne gibi bende kızımın okuma alışkanlığı olsun istiyorum.Peki bunun için ne yapabilirim diye düşündüm ve araştırdım.Malum artık bilgi çağındayız bilmiyorum diye bir şey yok..Geçen Zeynep bana bir şey sordu “bilmiyorum anneciğim ama öğrenebiliriz” dedim ve şak diye çıkartıp telefonumu cevabı bildim, pekiyiyi kaptım :) Neyse araştırmamıza geri dönelim...
Ne yapabiliriz?
- Çocuğunuza zaman ayırın ve yaşına uygun kitap okuyun
- Çocuğunuz sizi kitap okurken görsün
- Alışverişe gittiğinizde çocuğunuzu kitap satan mağazaya da götürün
- Alacağı kitabı seçmesine izin verin
- Okuma alışkanlığını çocuk dergileriyle destekleyin.Çünkü dergiler daha dikkat çekici ve rengarenk.
- Ödül olarak çocuğunuza şeker çikolata vermek yerine kitap verin.


       Eeee...Son tavsiye haricindeki tüm tavsiyeleri Zeynep ile uyguluyoruz biz? Olamaaaz demek şekerler ve çikolatalar baltaladı bizim okuma alışkanlığımızı :)) Şaka bir yana gerçeği söyleyeyim.Zeynep daha önce çok televizyon izleyen bir çocuktu.Buradan anlaşılacağı üzere çocuğunuza televizyon izletmeyin diyorum bende.”Biz izlettik ne oldu aptal mı oldu bizim çocuklar? Abartma sende..” diyenleri de din-le-me-yinnn. Çünkü tecrübeyle sabit inanılmaz bir değişim yaşıyor çocuğunuz.Televizyon açılmayınca sıkılmaya başlıyor (sana sarıyor) sonra her şeye ilgisiz çocuk (baktı ki anne artık bana da zaman lazım diye saçlarını yolmaya başladı) birden etrafı ile ilgilenmeye başlıyor.Sizin için çok zor olacak ilk günler ama bir gün...Bir sabah siz kahvaltı hazırlarken sesi çıkamayan çocuğunuzu merak edip bakarsanız..



    Bu inanılmaz manzara ile gözleriniz nemlenebilir..Şuan kendi kendine meşgul olma işi hala çok kısa ama daha önce bunu da görmemiştim.Ayrıca bunu pazartesi anlayacağım ama sanırım Zeynep Ezgi'min Dikkat eksikliği sorunu var yani zor ama özel bir çocuk...Çocuk çocuğa benzemez.Bir de bakmışsınız bütün gün kitap okuyan bir çocuk :) İnsan daha ne ister? Tabii ki her ne kadar düzenli olarak kitap okursanız daha bir etkili olur.
    Şimdi size büyük bir sır vereyim mi ? Şuan kitap okumaya bayılıyorum beni şöyle bir odaya koyup kapıyı birkaç gün açmasınlar istiyorum ve bir gün böyle bir kitaplığa sahip olmak istiyorum.


   Haydi hep beraber alalım elimize kitabımızı ve kahvemizi bu güzel hafta sonunda kitap okuyalım ;)

Not: Şuan Zeynep saçlarımı tararken yayınlıyorum yazımı.Annelik işte :)

29 Ağustos 2014 Cuma

Ne olacak bu karşıdan karşıya geçmek isteyen annenin hali?

     Bilmece : Bizim tarafa kırmızı ışık yanarken diğer tarafa hangi  ışık yanar?



     Trafikte yolcu minübüslerinden daha fazla gıcık olduğum şey kırmızı ışıkta geçen yolcu minübüsleri ve diğer araçlar.Her zaman içimde uhde kalmıştı bu konu..Neyse ki artık bloğum var ve ülkemizde de düşünce özgürlüğü var değil mi? (Trafikle ilgili yani :))

    Zeynep Ezgi'nin okulu minübüs yolunun altında ,hatta onu sürekli götürdüğümüz yerler de minübüs yolunun altında.Hal böyle olunca minübüs yolunu çok kullanıyoruz ve her seferinde ama her seferinde karşıdan karşıya geçerken bir şöförü dövesim geliyor.Yalan değil bazı arkadaşlarım benim karşıdan karşıya geçerken arabalara kafa tuttuğumu görmüştür.Benim gibi hümanist birini bu raddeye getiriyorlar siz düşünün yani.. Bir gün biri dayak yiyecek ama kim bilmiyorum:)))
Kenarda durmuş pusetinle yeşil ışığın yanmasını bekliyorsun, “anneciğim ışıklarda yeşil yürüyen adam görünce geç demek.O zaman arabalar duracak biz geçeceğiz.Işıkları takip edip bana haber verir misin?”diyorsun.Sonra Zeynep “anne yeşil yandı” diyor.Tam karşıya geçmek için hamle yapıyorsun ki bir minübüs yavaşlayacağına üstüne üstüne geliyor.Bir yandan da gevrek gevrek eliye geç işareti yapıyor.Zeynep ”durun bizim sıramız” diye arabalara bağrıyorken annesinin duracağını mı düşünüyorsunuz? :)) Elimi kaldırıp ışığı gösterip açıyorum ağzımı kapıyorum gözümü..Neler dediğimi hatırlamıyorum gözüm dönmüş oluyor. :))
    Anlamıyorum gerçekten..Kaç metre öteden kırmızının yanacağını anlıyorsun be adam dur işte yerinde. Yasakları delmek tatlıdır tamam da bu da delinecek bir yasak değil ki..İşin ucunda ömür boyu vicdan azabı çekmek var. Işıkları geçince devam etsen gam yemeyeceğim bir de ışığı geçip yolcu beklemek için duruyorsun. Madem az sonra duracaksın ne demeye üstüme üstüme sürüyorsun o zaman arabayı? İki metre sonra binecek insan sana doğru yürüyemez mi? Birde şunu anlamıyorum minübüse yolcu alırken adamın tam önünde durma hizmeti veriyorsunuz da indirirken niye o hizmetten faydalanamıyoruz? Misal:

-İnecek var
-...
-Müsait bir yerde inebilir miyim?
-Birazdan inersin!

   Eee hani beni hiç yürütmeden alıyordun niye inerken yürütüyorsun şimdi ? ”O kadar oturdu,dinlendi azıcıkda yürüsün” diyerek beni mi düşünüyorsun:)



Velhasıl çözümüm banliyö trenimi geri verin bana.Banliyö tren gelsin mavi mibüsler kalksın.Kadıköy-Kartal hattı ilk kalkan hat olsun hatta..Resimde görüldüğü gibi kırmızıda geçen özel araçlar mı ne olacak? Eğitim şart!

28 Ağustos 2014 Perşembe

Üç Günlük Dünyada Üç Günlük Blog Yolculuğum..



Anladım ki blogda yazmak facebook hesabı açar gibi hesap açıp aklına gelenleri yazmak değilmiş..Bir sürü incik cıncık..
Birinci gün nasıl blog açıldığını,şablonlardan nasıl tema ayarlandığını ve ilk yazımı nasıl yayınlayacağımı öğrendim.Şablonlar pek hoşuma gitmedi “bu kadar mı yani ?”,”bu konuda yapılabilecek bir şeyler olmalı..” dedim.Sonra internette yer alan free şablonları keşfettim.Halen istediğim şablonu bulabilmiş değilim ancak tasarım olayını da bir günde öğrenemezdim ya :) Bu arada itiraf etmeliyim keyifli bir şey blog açmak.Bana göre Sims oynamaya benziyor bir nevi :) Sims oynarken en zevk aldığım şey evi dizayn etmekti. Saatlerce eşya alıp evi yeniden boyayıp sonra evi yeniden düzenleyebilirdim :) Bu şablon olayı da öyle bir şey işte.İki gün içerisinde ne kadar tema değiştirdirğimi anlatamam hatta bazı temaları bir kaç kereden fazla denedim:)En sonunda bu tema da karar kıldım.Umarım sizde beğenmişsinizdir.
İkinci gün temayı Türkçeye çevirmeyi öğrendim.İlk kod değiştirme deneyimimdi.Temanın bazı yerlerinde halen başarılı olamadım ama öğreneceğiz onları da inşallah :) Ha birde yazılarıma resim ekledim. Bloğuma gadget eklemeyi öğrendim.
Bugün üçüncü günüm ve öğrenmem gereken çok şeyin olduğunu biliyorum.Zeynep müsaade ettiği sürece tabii :)Evdeyken yapışık ikiz gibiyiz henüz tek başına meşgul olamıyor bızdık..Yap ikinciyi rahatla dediğinizi duyar gibiyim ama onu da benim maçam yemiyor :)Bu arada bir kez daha anladım ki insanoğlunun isteyip de öğrenemeyeceği,yapamayacağı hiç bir şey yok.Bunu ilk iş deneyimimde anlamıştım.Okullar , diplomalar, eğitim illaki gerekli ancak insanın kendini ne kadar geliştirmeyi istediği de çok önemli.Kendi ölçütün yine kendinsin. Hayat sonsuz bilgiyle donatılmış bu bilginin ne kadarıyla yetineceğin sana kalmış..Sanırım bugün telif hakları konusunda araştırma yapacağım.Birde bulogcuanne'nin bugünkü yazısında gördüğüm Arianna Huffington’ın Blog Yazma Rehberi kitabını bir an önce hatmetmem lazım:) Eşimde html kitabını verecek bana bir yandan beni bekleyen ev işleri de var.Bir annenin işi hiç biter mi? Bu arada Blogcuanne demişken kendisine teşekkür etmeden geçemeyeceğim.”Neden blog tutayım? Ve “Bir sene oldu..” yazılarını okuduktan sonra gelen bir cesaret fışkırması ile başladım bu işe..İyi ki başlamışım.


On parmağında on marifeti olan hamarat annelerden değilim belki ama yazmayı severim.Sevdiğim bir şeyi yapmayı daha çok severim :)

27 Ağustos 2014 Çarşamba

ZeynebinEzgisi Annesinin Birtanesi ..




  2011 yılında nisan ayında doğdum.Koç burcuyum , inatçılık var serde ama sanırım annem benden daha inatçı yoksa bir güzel parmağımda oynatmayı bilirdim ben onu :) Annemin benim için en çok kullandığı kelimeler "Zeynep dur!", "Zeynep şimdi düşeceksin!" ,"eli dursa ayağı durmuyor,ayağı dursa eli durmuyor.Sürekli döngü halinde bu yarabbi..","çişin var mı?" hemen akabinde " ya kakan?""Zeynep hadi giyin"bunu dedikten bir süre sonra"Zeynep giyinmeni bekleyemem o zaman kendin giyin" işte bunu duyunca koşa koşa gidiyorum.Hazır giyindiren varken niye kendim giyineyim ki.."Sanırım annem benim ismimi çok seviyor gün içinde bir çok kere söylüyor.Bunların haricinde ise özellikle sabah uyandırırken bütün isimlerimi sırayla saymasından çok hoşlanıyorum.Diğer isimlerim mi neler? "bebeğim, aşkım,bir tanem, anneciğim,nar çiçeğim,arım,balım,peteğim,baldan tatlı kızım benim".Buna bayılıyorum o an yatakta bir oradan oraya savuruyorum kendimi :)

  10 aylıkken başlamışım yürümeye o günden sonra bakmışlar ki ben kurulmuş bebek gibi tam gaz fırlıyorum her yere annemde ne yapacağını bilememiş.Ben fırladıkça annem elinde bir merhemle yanıma gelir dururdu."eyvah moraracak şimdi" dedi.Ha bir de "daha dikkatli olmalısın" der her bir yere çarptığımda. Bir şeyde kırmıyorum ki sadece çarpıyorum kendimi..Annem bendeki potansiyeli fark edince ortalıkta pek bir şey bırakmaz oldu.Hatta bir gün Aydın'a gittiğimde beni bir çarşafın altına alıp üzerimdeki suya bir şeyler attılar.Sonra da ip çözdüler bacaklarımda.Nuran Teyze artık düşmez Allah'ın izniyle dedi.Ama sanırım pek bir işe yaramadı :) İşte böyle düşüyorum kalkıyorum sonra tekrar düşüyorum.Bir gün annemle birlikte düştük.Benim burnum kanadı annemin kafası şişti..Onu da başka zaman anlatırım.Sanırım annem bu düşmelerin çarpmaların nedenini buldu.Bana pazartesi doktora gideceğimizi söyledi.Doktora gidince artık daha dikkatli olabilecekmişim. Yeni bir macera daha başlıyor desenize :)

Şimdilik herkese iyi geceler, tatlı rüyalar..

Annem günün şarkısını yazıyormuş..Ben de arkadaşlarım için bir gece ninnisi seçtim.Fisher Price albümünden Go Away,Little Fairies..




Sev Kardeşim..









Şenay Yüzbaşıoğlu (1951, İstanbul - 4 Ocak 2013), Türk pop müzik şarkıcısı ve söz yazarı. 1971'de müziklerini basit bulduğu için pek gönüllü olmadan ama aranjmanların sözlerini de yazarak "Benim Olursan/Sev Kardeşim" adlı plağı doldurur. Plağın B yüzündeki "Sev Kardeşim" patlar, hem yılın şarkısı seçilir, hem de Şenay'a yılın şarkıcısı ödülünü getirir. Dönemin pop müzik şarkıcılarının aksine, sözlerini kendi yazdığı şarkılarında hümanist konulardan bahseder, daha aydın bir tavır takınır. (Vikipedi)

Bugün Şenay'ın Sev Kardeşim şarkısı dolandı durdu ağzımda.Madem bu kadar takıldı aklıma bende ZeynebinEzgisinde'de bugün hümanist bir hava olsun istedim.Hergün bloğuma o gün dinlediğim ve beğendiğim bir şarkının adını yazacağım ve o şarkıyı dinlerken yazacağım yazımı.Tıpkı şuan yaptığım gibi :)Şarkıyı dinlerken sözlerine takılmadan edemiyor insan..

Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak hergün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Mutluluklar bir olsun kalpler birlikte

İnsanların insanlıktan bu kadar çıktığı bu zamanda bugünleri görseydi Şenay vazmıgeçerdi yoksa sıkı sıkıya sarılır mıydı bu şarkıya acaba..İnsanlar artık duyarsız,hoşnutsuz,bencil,şiddete eğilimli..Tıpkı dostuma yapılanlar gibi..


Japonya'da Japon balıkçılar, önlerinden geçen Yunus sürülerini sığ sulara çekiyor.Tuzağa düşürülen yunuslar, ilk olarak zıpkınlarla güçten düşene kadar delik deşik ediliyor, ardından, henüz can vermeden kamyonetlere yükleniyor ya da araçların arkasına bağlanıp sürükleniyor.Daha sonra avların toplandığı yere getirilen yunuslar, burada can çekişirken, rastgele bıçak darbeleriyle doğranıyor. Acı içindeki balıklar, vücutlarındaki kan boşalana dek can çekişiyor.İnsanoğlu tabiki sadece yunuslara değil yeryüzünde güçsüz olan bütün varlıklara hatta kendinden olanlara bile uyguluyor bu şiddeti.Yunuslar zulüm gören halkanın sadece bir parçası..Dileğim yeryüzünde zulüm değil sevginin hakim olması.Bu yüzden Sev Kardeşim...







26 Ağustos 2014 Salı

Ertele ertele nereye kadar ?



   Bu güne kadar kaç hayalinizin peşinden koştunuz ? Hayalini gerçekleştirmek için atılan ilk adımı ne kadar sürede attınız?
   Çocukken paten kaymayı çok isterdim.Hatta bir ara harçlıklarımı biriktirip gizlice alacaktım aklıma koymuştum.Annem Gültepe'nin yokuşunda düşüp kıracaksın bir yerini deyip almamıştı.İnatçı kadındır annem :) Lisedeyken basketbola heves etmiştim hatta bu sefer serde ergenlik var olduğundan harçlıkları biriktirip basketbol topunu aldım.Bir iki gizlice okul çıkışı arkadaşlar çalıştırdı bahçede.Ama annem öğrenince kız kısmısı basketbol mu oynar dedi ve bu macera da böylece bitti. Lise sona doğru kendime meslek seçmem gerekiyordu.Her zaman çalışırken mutlu olacağım bir mesleğim olsun isterdim herkes gibi :) Annem benim her zaman öğretmen olmamı isterdi.Bir kadın için öğretmenlik en iyi meslek derdi.Aileme spor akademisine girmek istediğimi ve sınava hazırlanmak için bir koç bulmak istediğimi söyledim.Annem "atanmayı bekleyen kaç tane beden öğretmeni var biliyor musun?"  dedi.Peki o zaman güzel sanatlara gideyim resim öğretmeni olayım dedim.Cevabı tahmin ettiğinizi duyar gibiyim :) Evet yine sevgili annem atanamayan resim öğretmenlerini söyledi.Onun istediği matematik veya ingilizce öğretmenliğimiş.Benim de onu maçam yemedi o başka :)
 Ah hayaller , hayaller...Velhasıl girdik sınava çıktı piyangodan Et Endüstrisi..Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu :) Hayal ettiğim bir meslek olmadı belki ama hayal edemeyeceğim kadar güzel bir üniversite deneyimi yaşadım.Kısmet böyleymiş :)
  Kendime ait bir hayalim daha vardı.Yazmak..İlk defa etrafımda beni destekleyenlerle birlikte başlıyorum yazmaya..Bunu sadece kendim için yapıyorum şuan.Belki yazılarımı kimse okumayacak ama ben yine de burada yazıyor olacağım.Bir hayalini gerçekleştiriyor olmak insana acayip bir mutluluk  ve heyecan veriyormuş bilmenizi isterim.Ve şuan yazımı okumakta olan biri varsa ona sesleniyorum eğer bir hayalin varsa erteleme her ne olursa olsun bu mutluluğu yaşamalısın sende..