5 Ekim 2014 Pazar

Hatıralardaki bayramlar




Gözlerini araladığında, sabah ezanı okunuyordu.Yatağından kalktı, pencereyi açıp yeni doğan günü seyre daldı. Sabahın tatlı meltemi teninde gezinirken eskilere gitmişti çoktan... Gizliden onu seyrettiğimden habersizdi. O an hem orada olduğumu farketmesi hem de merak ettiğim düşüncelerini öğrenebilmek için öksürük tutmuş gibi yaptım. Benim orada olduğumu farkedince dayanamayıp “Ne düşündüyordun?” diye sordum. Gülümsedi... Bilerek meraklandırırcasına biraz bekledi ve başladı anlatmaya...

Küçüktüm...Kerpiçten yapılma ufacık evimizde, sıcacık bayramlar yaşardık.Dün gibi hatırlarım o günleri... Arife akşamları yatma zamanı gelince heyecandan uyuyamayışımı...

Bir hafta öncesinde başlayan annemin bayram temizliği, arife günü bizi banyo yaptırınca biterdi nihayet... Temiz temiz geceliklerimizi giydikten sonra herkese iyi geceler öpücüğü verip, yün yataklara bir kedi misali kıvrılıverirdik kardeşimle... Annem arada bir kontrole gelir “Daha uyumadın mı sen? Sabah erken kalkacağız çabuk yum gözlerini...” diye söylenirdi. Çarşıdan aldığımız bayramlıklarım ve bir çift gıcır gıcır rugan ayakkabım yatağımın başında beni beklerken nasıl dalabilirdim ki rüya alemine?

Bayram sabahı, sabah ezanıyla birlikte tüm ev halkı ayaklanıp, hazırlanmaya başlardı. Sabahın o saatlerinde insanın içini huzurla kaplayan bir şey olur. Hissetmişsindir sende... İnsanın tüm yorgunluğuna rağmen seher yeli insana huzur ve dinginlik verir. Tıpkı bugün gibi...

Babam abdestini alıp, giyinir camiye gitmek için yola koyulurdu. Annem de mutfağa koşar bayram sabahı kahvaltısı için hazırlıklara başlardı. Bir yandan da gece geç saatlere kadar uyuyamayan bana seslenir, uyandırmaya çalışırdı. “Elif, bayram geldi gelecek hadi kalk da hazırlan! Baban gelir birazdan.”

Derken bayram namazını bitiren erkekler, ellerinde sıcak, çıtır çıtır ekmekleriyle evlerine dönerler ve ev ahalisine bayramı getirirlerdi... Babam kapıdan girer girmez el öpme faslı başlardı. Herkes bayramlaşıp harçlıklar alındığında geleneksel kahvaltı sofrası vaktimiz gelirdi. Taze çayın kokusuyla karışan sıcacık ekmek kokusunu hiçbir şeye değişemem doğrusu... Keşke şuan olsa da yesek...Sıcak ekmeğe sürülen tereyağının eriyişini izlerken resmen ağzımın suları akar, bir an evvel atıverirdim ekmeğimi minik ağzıma. Annem ve babam oburluğuma önce şaşkınlıkla bakar, sonrada kahkahayı patlatıverirlerdi. Babam alelacale ağzına bir şeyler tıkıp, koşar adım kurbanın başına giderdi.

Kıvırcığım... Ne çok severdim onu ben... İsim bile takmıştım Kıvırcık diye... Tüm hafta boyunca ona ben bakmıştım. Yemini suyunu eksik etmedim hiç. Arkadaş olup dertleşmişliğimiz bile vardı koyunumla. Ayşe teyzeler de Zeliş'in Pamuk'unu keseceklermiş, Zeliş söylemişti. Daha küçücük bir çocuk olduğumdan anlayamıyordum tabii bunun doğal bir şey olduğunu. Şimdi o günkü halim aklıma geldikçe kendime gülmeden edemiyorum.

Kesilen kurbandan bir kısım et gönderirdi babam, annem bir an önce kavurma yapsın diye...Et pişene kadar o da kurbanın kalan işini bitirirdi. Sonra eti evde kaplara bölüştürür, mahalleye dağıtım servisçisi olarak da beni görevlendirirdi. Dağıtım işinden sonra enfes kavurmanın başına oturup yemek yerdik.

Annem bayramlıklarım kirlenir diye beni henüz giyindirmemişti.Yemekten sonra mutfağı toplarken, “Elif hadi giyin kızım, annannene gidiyoruz” dedi. Annemin dediklerini duymamla ok misali yerimden fırlamam bir oldu.

Anneanneme gideceğimiz için çok heyecanlanmıştım. Her bayram bana en güzel mendillerinden hediye ederdi.Önce anneanneme, sonra da babaanneme gittik.Anneannem pembe ekoseli bir mendil, babaannem kenarları oyalı düz beyaz bir mendil vermişti. Mendillerimin içine bayram şekerlerimi koymuştum.Çok iyi hatırlıyorum, her aklıma geldiğinde mendilimi açıp, kaç şekerim birikmiş diye sayardım.

Bayramın sonraki günlerinde ise evimizin geleni gideni hiç bitmezdi. Teyzemler, dayımlar, halamlar, amcamlar, kuzenlerim ve tabiki komşularımız. Evimiz hiç boş kalmazdı. Bahçemizde saatlerce oyun oynardık. Bayramlarımız o kadar keyifli geçerdi ki bayram tatillerinin bitmesini hiç istemezdim.

Derin bir nefes aldı ve dedi ki :

O kadar özlüyorum ki o günleri, bayramlarını kalabalık geçiren ailelere o kadar gıpta ediyorum ki... Bayramımızı bu huzurevinde, “Acaba bugün çocuklarım beni ziyarete gelecek mi?” diye düşünerek değil de kalabalık ailemizle koşuşturmaca içinde geçirseydik ne güzel olurdu değil mi?


Gözlerimden yaşlar süzüldü. Sonra ona sıkı sıkıya sarıldım. Evet, dedim. Çok güzel olurdu. Sonra keşke şuan evinde kardeşinle olduğunu hatırlayabilseydin, keşke bende böyle hatırlasaydım ailemizi abla diye iç geçirdim ve seni yatırıp, sessizce göz yaşlarımı akıtmaya devam ettim...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder