Gözlerini
araladığında, sabah ezanı okunuyordu.Yatağından kalktı,
pencereyi açıp yeni doğan günü seyre daldı. Sabahın tatlı
meltemi teninde gezinirken eskilere gitmişti çoktan... Gizliden onu
seyrettiğimden habersizdi. O an hem orada olduğumu farketmesi hem
de merak ettiğim düşüncelerini öğrenebilmek için öksürük
tutmuş gibi yaptım. Benim orada olduğumu farkedince dayanamayıp
“Ne düşündüyordun?” diye sordum. Gülümsedi... Bilerek
meraklandırırcasına biraz bekledi ve başladı anlatmaya...
Küçüktüm...Kerpiçten
yapılma ufacık evimizde, sıcacık bayramlar yaşardık.Dün gibi
hatırlarım o günleri... Arife akşamları yatma zamanı gelince
heyecandan uyuyamayışımı...
Bir hafta öncesinde
başlayan annemin bayram temizliği, arife günü bizi banyo
yaptırınca biterdi nihayet... Temiz temiz geceliklerimizi giydikten
sonra herkese iyi geceler öpücüğü verip, yün yataklara bir kedi
misali kıvrılıverirdik kardeşimle... Annem arada bir kontrole
gelir “Daha uyumadın mı sen? Sabah erken kalkacağız çabuk yum
gözlerini...” diye söylenirdi. Çarşıdan aldığımız
bayramlıklarım ve bir çift gıcır gıcır rugan ayakkabım
yatağımın başında beni beklerken nasıl dalabilirdim ki rüya
alemine?
Bayram sabahı,
sabah ezanıyla birlikte tüm ev halkı ayaklanıp, hazırlanmaya
başlardı. Sabahın o saatlerinde insanın içini huzurla kaplayan
bir şey olur. Hissetmişsindir sende... İnsanın tüm yorgunluğuna
rağmen seher yeli insana huzur ve dinginlik verir. Tıpkı bugün
gibi...
Babam abdestini
alıp, giyinir camiye gitmek için yola koyulurdu. Annem de mutfağa
koşar bayram sabahı kahvaltısı için hazırlıklara başlardı.
Bir yandan da gece geç saatlere kadar uyuyamayan bana seslenir,
uyandırmaya çalışırdı. “Elif, bayram geldi gelecek hadi kalk
da hazırlan! Baban gelir birazdan.”
Derken bayram
namazını bitiren erkekler, ellerinde sıcak, çıtır çıtır
ekmekleriyle evlerine dönerler ve ev ahalisine bayramı
getirirlerdi... Babam kapıdan girer girmez el öpme faslı başlardı.
Herkes bayramlaşıp harçlıklar alındığında geleneksel
kahvaltı sofrası vaktimiz gelirdi. Taze çayın kokusuyla karışan
sıcacık ekmek kokusunu hiçbir şeye değişemem doğrusu... Keşke
şuan olsa da yesek...Sıcak ekmeğe sürülen tereyağının
eriyişini izlerken resmen ağzımın suları akar, bir an evvel
atıverirdim ekmeğimi minik ağzıma. Annem ve babam oburluğuma
önce şaşkınlıkla bakar, sonrada kahkahayı patlatıverirlerdi.
Babam alelacale ağzına bir şeyler tıkıp, koşar adım kurbanın
başına giderdi.
Kıvırcığım...
Ne çok severdim onu ben... İsim bile takmıştım Kıvırcık
diye... Tüm hafta boyunca ona ben bakmıştım. Yemini suyunu eksik
etmedim hiç. Arkadaş olup dertleşmişliğimiz bile vardı
koyunumla. Ayşe teyzeler de Zeliş'in Pamuk'unu keseceklermiş,
Zeliş söylemişti. Daha küçücük bir çocuk olduğumdan
anlayamıyordum tabii bunun doğal bir şey olduğunu. Şimdi o günkü
halim aklıma geldikçe kendime gülmeden edemiyorum.
Kesilen kurbandan
bir kısım et gönderirdi babam, annem bir an önce kavurma yapsın
diye...Et pişene kadar o da kurbanın kalan işini bitirirdi. Sonra
eti evde kaplara bölüştürür, mahalleye dağıtım servisçisi
olarak da beni görevlendirirdi. Dağıtım işinden sonra enfes
kavurmanın başına oturup yemek yerdik.
Annem bayramlıklarım
kirlenir diye beni henüz giyindirmemişti.Yemekten sonra mutfağı
toplarken, “Elif hadi giyin kızım, annannene gidiyoruz” dedi.
Annemin dediklerini duymamla ok misali yerimden fırlamam bir oldu.
Anneanneme gideceğimiz
için çok heyecanlanmıştım. Her bayram bana en güzel
mendillerinden hediye ederdi.Önce anneanneme, sonra da babaanneme
gittik.Anneannem pembe ekoseli bir mendil, babaannem kenarları oyalı
düz beyaz bir mendil vermişti. Mendillerimin içine bayram
şekerlerimi koymuştum.Çok iyi hatırlıyorum, her aklıma
geldiğinde mendilimi açıp, kaç şekerim birikmiş diye sayardım.
Bayramın sonraki
günlerinde ise evimizin geleni gideni hiç bitmezdi. Teyzemler,
dayımlar, halamlar, amcamlar, kuzenlerim ve tabiki komşularımız.
Evimiz hiç boş kalmazdı. Bahçemizde saatlerce oyun oynardık.
Bayramlarımız o kadar keyifli geçerdi ki bayram tatillerinin
bitmesini hiç istemezdim.
Derin bir nefes aldı
ve dedi ki :
O kadar özlüyorum
ki o günleri, bayramlarını kalabalık geçiren ailelere o kadar
gıpta ediyorum ki... Bayramımızı bu huzurevinde, “Acaba bugün
çocuklarım beni ziyarete gelecek mi?” diye düşünerek değil de
kalabalık ailemizle koşuşturmaca içinde geçirseydik ne güzel
olurdu değil mi?
Gözlerimden yaşlar
süzüldü. Sonra ona sıkı sıkıya sarıldım. Evet, dedim. Çok
güzel olurdu. Sonra keşke şuan evinde kardeşinle olduğunu
hatırlayabilseydin, keşke bende böyle hatırlasaydım ailemizi
abla diye iç geçirdim ve seni yatırıp, sessizce göz yaşlarımı
akıtmaya devam ettim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder